- 1 Celso Furtado
- 1.1 Celso Furtado Bölüm 1: Giriş – Toprak ve İnsanlar
- 1.2 Celso Furtado Bölüm 2: Bölgenin İşgalinin Ekonomik ve Sosyal Arka Planı
- 1.3 Celso Furtado Bölüm 3: 19. Yüzyılın İlk Yarısı
- 1.4 Celso Furtado Bölüm 4: 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Uluslararası Ticaretin Dönüşümü ve Latin Amerika Üzerindeki Etkileri
- 1.5 Celso Furtado Bölüm 5: Bu Yüzyılda Uluslararası Ekonominin Yönünü Değiştirmesi
- 1.6 Celso Furtado Bölüm 6: Latin Amerika’daki Kalkınmaya İlişkin Göstergeler
- 1.7 Celso Furtado Bölüm 7: Tarımsal Yapının Karakteristiği
- 1.8 Celso Furtado Bölüm 8: Sosyal Gelirlerin Dağıtımı ve Kullanımı
- 1.9 Celso Furtado Bölüm 9: Sosyal Gelirlerin Dağıtımı ve Kullanımı
- 1.10 Celso Furtado 10. Bölüm: Endüstrileşme Süreci / İlk Aşama
- 1.11 Celso Furtado 11. Bölüm: Endüstrileşme Süreci / İthal İkamecilik
- 1.12 Celso Furtado 12.Bölüm: İthal İkameci Sanayileşmenin Yarattığı Dengesizlikler: Yapısal Enflasyon
- 1.13 Daha Fazla İspanyolca
- 1.14 Sosyal Medya Hesaplarımız
Celso Furtado
Celso Furtado’nun Economic Development of Latin America adlı kitabının türkçe çevirisidir. Öğrencim Eray AKAN tarafından 2021 yılında yapılmıştır.
Celso Furtado Bölüm 1: Giriş – Toprak ve İnsanlar
Coğrafi Özellikler
• Latin Amerika cumhuriyetleri 20 milyon km2’den fazla bir alan kaplamaktadır. Bu miktar eski Sovyetler Birliği veya ABD ve Kanada’nın toplam yüz ölçümüne eşittir.
• Latin Amerika coğrafyasını 3 alt bölgeye ayırmak mümkündür;
- Kuzey Meksika
- Amerikan Kıstağı
- Güney Amerika Kıtası
• Latin Amerika coğrafyasının Batı sahilleri 12.000 km’den daha uzundur. Batı sahilleri And Dağları ve Orta Amerika dağları ile çevrilmiştir.
• Son derece çeşitli genel koşullar ve özellikler, Latin Amerika ülkelerinde olağanüstü genişlikte bir iklim çeşitliliğine olanak sağlar.
Demografik Özellikler
• Latin Amerika coğrafyasında 658 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Dünya nüfusunun neredeyse %8,42’si Latin Amerika coğrafyasında yaşamaktadır.
• 2019 yılı verilerine göre Latin Amerika’nın nüfus artış oranı %0,93’tür.
• Latin Amerika’da ölüm oranı gelişmiş ülkelerdeki gibi düşük, doğum oranı gelişmemiş ülkelerdeki gibi yüksektir.
• Latin Amerika nüfusunun önemli bir kısmını çocuklar ve genç yetişkinler oluşturmaktadır. 15 yaşından küçükler nüfusun %24,2’sini kapsamaktadır.
• Latin Amerika’nın İberyalılar tarafından fethedilmesi ve işgale uğraması sırasında ve sonrasında yerli nüfusun önemli bir kısmı yok edilmiştir. Yerli nüfusun madencilik ve tarımsal faaliyetleri için çok uzak yerlere göç ettirilmeleri, ağır çalışma koşulları, geleneksel gıda üretim sistemlerinin bozulması, salgın hastalıklar, aile yapısının bozulması vs. gibi sebepler bu durumda çok etkili olmuştur.. Örneğin; İspanyollar geldiğinde 16 milyon olan Meksika nüfusu yüzyılın sonunda 10’da 1’ine inmiştir. Latin Amerika’da depopülasyon uzun bir süre önemli bir sorun olmuştur. Latin Amerika cumhuriyetleri bağımsızlık ilan ettikleri dönemki nüfusları bile fetih hareketlerinden önceki dönemden azdır.
• Özellikle madenciliğin yoğun olduğu bölgelerde nüfus gitgide azalmıştır. Yerli nüfus yaşadıkları alanlardan oldukça uzakta yer alan maden sahalarına göç ettirilmiş ve zor şartlar altında çalıştırılmıştır. Geride kalıp kırsalda yaşamaya devam eden nüfus ise maden sahaları ve şehirlerde yaşayan nüfusu besleyebilmek adına yoğun bir şekilde tarımsal faaliyet yürütmüştür.
• 17.yy’nın ortalarına doğru madenciliğin azalması, tarım ve hayvancılığın gelişmesi, sosyal yapıların tekrardan bütünleşmesi ve hastalıklara karşı bağışıklığın artması Latin Amerika’nın demografik tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Krallığın yerli nüfusu belirli ölçüde koruma altına alması da bu durum üzerinde etkilidir.
• 18. yy’da tarımsal ürünlerin ihracatı da nüfus artışının hızlanarak devam etmesine katkı sağlamıştır.
• Brezilya’nın demografik tarihi İspanyol Amerikası’ndan farklıdır. 16. yy’ın ilk yarısından itibaren tropik tarımsal faaliyetlerde çalıştırılmak üzere çok sayıda Afrikalı köle getirilmiştir. 18. yy’da altın ve değerli taşların keşfiyle Portekiz’den Brezilya’ya yoğun bir göç yaşanmıştır. Yaşanan bu göç dalgaları bölgenin demografik ve etnik yapısını değiştirmiştir. Ek olarak madencilik İspanyol Amerikası’nda nüfusun azalmasına sebep olurken, Brezilya’da tam tersi olmuştur. Maden sahalarında çalışan köleler bile kısmi avantajlara sahipti. 18. yy’nın sonuna geldiğimizde Brezilya’da Avrupa kökenlilerin nüfusu Afrika kökenlileri geçmiştir. Hızlıca artan nüfus kuzeyden güneye ve merkeze kaymıştır.
• Latin Amerika’nın günümüzdeki demografik yapısını oluşturan önemli değişiklikler 1940’lı yıllarda yaşanmaya başlamıştır. 1920-1940 arası on yıllık periyotlara baktığımızda nüfus artış hızı ortalama 1000’de 19’dur. 1920’li yıllarda Meksika iç savaşının yarattığı göç dalgalarından sonra Latin Amerika coğrafyasında demografik yapıyı değiştirecek kayda değer bir olay yaşanmamıştır.
• Hızlı kentleşme Latin Amerika’nın günümüzdeki en önemli sorunlarından birisidir. Gelişmiş ülkelerin aksine, Latin Amerika’da kentler çok hızlı büyümüş ve kentli nüfus çok hızlı bir şekilde artmıştır. Örneğin; 1950-60’lı yıllar arasında kırsal nüfus %1,8 artarken, kentli nüfus %5,4 artış göstermiştir. 1950’de %25,6 olan kentli nüfus, 1970’de %41,1’e çıkmıştır.
Celso Furtado Bölüm 2: Bölgenin İşgalinin Ekonomik ve Sosyal Arka Planı
• Günümüzde Latin Amerika ülkelerinin sosyal yapılarının temeli İspanyol fethinin kendisine ve İberyalıların burada ekonomik bir alan oluşturmak için kurdukları kurumlara dayanır.
• Amerika topraklarının fethedilmesi ile İspanya’nın kendi topraklarını Endülüslerden ele geçirmesi benzer metotlar içerir. Aradaki temel fark Endülüsler kendini savunacak belirli bir güce sahipken Amerikan yerlilerinde böyle bir gücün var olmamasıydı. Amerika yaşayan yerli halkın zayıf olması ve merkezi gücün eksikliği buradaki fetih hareketlerinin yağma hareketlerine dönüşmesine olanak sağlamıştır.
• Fethedilen topraklarda kurulan imparatorluğun şekillenmesinde esas güç Conquistadorların kişisel çıkarlarıydı.
• Conquistadorlar ve devlet hiyerarşisi arasındaki bağ her zaman önem arz etmiştir. Belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesi karşılığında Conquistadorlara bazı ayrıcalıklar verilmiştir. Bu ayrıcalıklar kendini Encomienda sistemi içerisinde göstermiştir.
• Yerli halkın önemli bir kısmı Conquistadorlara emanet edilmiştir. Conquistadorlar kendisine emanet edilen halka Roma Katolik Kilisesi öğretilerini benimsetmekle sorumluydu ve bunun karşılığında onları iş gücü olarak kullanma hakkına sahipti.
• Encomendero ( Encomienda sahibi conquistador) kendisine emanet edilen halkın koruyucusu olarak öncelikle kanunları uygulamakla mükellefti. Sosyal konum olarak onları Avrupa’daki feodal beylerle karşılaştırabiliriz. Askeri sorumlulukları olan Encomiendalar kendi bölgelerindeki yerel güvenliği sağlamak zorundaydılar.
• İspanyol Krallığı iş gücü arzını korumak için komün sistemi geliştirmiş ve belirli yerel halkları koruma altına almıştır. Encomiendalar kontrolleri altındaki yerel halk miktarınca vergi vermeye mecburdular. Bu sistem ayrıca yerel halkın kültürel profilinin korunmasına ve nüfusun artmasına da olanak sağlamıştır.
• Yerel bir yönetici sınıfın varlığı Encomienda sisteminin kurulmasına yardımcı olmuştur. Encomiendalar yerel liderleri arz fazlasını artırmak ve kendilerine aktarılmasını sağlamak için kullanmışlardır.
• Avrupa’daki feodal beylerin aksine encomenderolar arz fazlasının önemli bir kısmını Avrupa’ya transfer etmek zorundaydılar. Bu sebeple kullanımı bölgeye mahsus olan arz fazlasıyla ilgilenmemişler, değerli metallere göz dikmişlerdir. Portekizlilerde bu durum ilk başta farklılık göstermiştir. Değerli metal bulamayan Portekizliler, bu durumu tropikal mahsul üretimi yaparak aşmaya çalışmıştır. Bunun için Afrika’dan köleler getirilmiştir. Bu durum Portekizlilerin faaliyetlerine fetihten ziyade sömürgeci bir karakter kazandırmıştır. Tropikal tarımcılık, başkentin ticari ve finansal çıkarlarını gözeten önemli yatırımlara ihtiyaç duymuş, bu durum bölgede kendine özgü bir yapı yaratmıştır.
Kıymetli Metal Üretimi
• 16. yüzyılın ilk yarısına kadar İspanyollar kıymetli metal kaynakları keşfetmek için sürekli arayış içindeydiler. Kıymetli metallerin üretimi ise belirli bölgelerle sınırlıydı.
• Kıymetli metallerin aranması ve işlenmesi yeni kıtada kurulan İspanyol İmparatorluğu’nun karakterini belirlemiştir
• Portekizliler kıymetli metal üretiminde ilk başta İspanyollardan geri kalsa da 18. yy’da Brezilya’da yapılan altın üretimi, iki yüzyıl boyunca İspanyol bölgesinde yapılan altın üretiminin toplamını geçmiştir. Portekizlilerin ilk başta yavaş kalmasının sebebi sömürdükleri bölgede yaşayan yerli halkın geleneksel altın çıkarma yöntemlerini bilmemesiydi. Bu sebeple Portekizliler tüm Brezilya’yı araştırmak zorunda kalmıştır.
• 16. yy’ın ortalarına doğru gümüş üretimi ön plana çıkmıştır. Altın çıkarmanın aksine gümüş üretimi istikrarlı ve uzun vadeli bir üretim imkanı sunuyordu. Mita sistemi aracılığıyla yerli halk gümüş üretimi için çalıştırılmıştır. 1570’de başlayan bu sistem 1810’larda sona ermiştir. Yaşadıkları böglelerden yüzlerce kilometre uzakta çalışan yerli halk, yarattıkları arz fazlası üzerinden haraç ödemeye mecburdu.
• Gümüş madenciliği karlı bir girişim olduğu için iş gücü arzı üretim için hiçbir zaman engel olmamıştır. Özellikle Meksika’da nüfus gözle görülür şekilde azaldığı ve madenler yerleşim alanlarına çok uzak olduğu için ücretli işçilik ortaya çıkmıştır. 16. yy’nın sonuna doğru ücretli işçilik, encomienda sistemine üstün gelmeye başlamıştır. Zaman içerisinde yüksek iş gücü maliyetleriyle karşılaşan Meksikalı üreticiler, İspanyol krallığını vergileri düşürme konusunda ikna etmek zorunda kalmışlardır.
Sömürge Ticareti
• İspanyol kolonilerinin dış ticaret faaliyetleri merkezin katı bir denetimine tabiydi. Koloni Anlaşması İspanya’nın kolonilerden elde ettiği hazineyi diğer ülkelerden koruma çabası bu durum üzerinde etkilidir. Örneğin 1543’de Fransa ile olan savaş esnasında, sadece 100 tondan fazla olan yelkenlilere izin verildi. Donanmaya tüccarların finanse ettiği savaş gemileri eşlik ediyordu.
• Kolonilerden İspanya’ya ihraç edilen kıymetli metal külçeleri ile İspanya’dan ithal ettikleri mallar karşılaştırıldığında, ithalatın ihracatın çok küçük bir kısmını karşıladığı ortaya çıkıyor. Neredeyse ihracat ithalatın 4 katıydı. Bu durum kolonilerle yapılan ticaretin esas amacının İspanya’da birikmek üzere kaynak yaratmak olduğunu göstermektedir.
• 18. yy’da İspanya’nın deniz gücünün zayıflaması ve kıymetli metal üretiminde yaşanan uzun süreli düşüş, yapılan ticaretin mahiyetini değiştirmiştir. İspanya, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden kolonilere mal arz ederken; kıymetli metal üretiminin düşmesi, bu durumu kolonilerin üzerinde yük haline getirmiştir.
• 18. Yüzyılda İspanyol tekeli resmi olarak kırılmaya başlamıştır. Örneğin; 1701’de İspanya Veraset Savaşları’nın başlamasıyla, kolonilerde köle satma ayrıcalığı Fransız bir şirkete devredilmiştir. 1713 Utreh Anlaşmasıyla bu hak İngilizlere geçmiştir.
• Bu dönemde Amerikan kolonileri ve Avrupa arasındaki ticaret çeşitlenmeye ve daha önemli olmaya başlamıştır. İspanya’nın bu ticaretteki payı gittikçe azalmıştır. İspanya krallığı bu sebeple geniş kapsamlı bir dizi reform hayata geçirmiştir. Kaynaklarını bir araya getirerek, ihraç edilebilecek ürünleri çeşitlendirmek için birkaç şirket kurulmuştur. Örneğin;
1725- Caracas Company-Kakao
1740- Havaa Company- Tütün
• 18. yy’ın ikinci yarısında serbest ticaretin hayata geçmesiyle eski koloni ticaretinin çöküşü hızlanmıştır. Koloniler arası ticaret yasaklarının sonu gelmiş, ek olarak koloniler tüm İspanya limanlarına ulaşma imkanına kavuşmuştur. Bu yüzden Sevilla ve Cadiz limanları zamanla önemini kaybetmiştir.
• Serbest ticaretin gerektirdiği liberal düzenlemelere mevcut tüccar sınıfı karşı çıkmış ancak yeni liberal düzenlemelerle birlikte dış devletlerle güçlü finansal bağları olan yeni bir tüccar sınıfı ortaya çıkmıştır.
Büyüme Kutupları ve Latin Amerika Feodalizminin Kökenleri
• Amerika’daki İspanyol İmparatorluğu’nun temelini oluşturan kıymetli metal üretimi 2 şekilde cerayan etmiştir; altın çıkarımı ve gümüş üretimi. Altın arama tutkusu, İspanyolların yeni topraklar keşfetmesini sağlamasına rağmen ekonomik skalada önemi küçüktür. Altın çıkartma faaliyetleri, özellikle işçilere çok zor şartlar yaşatmış ve nüfusu hızla azaltmıştır.
• Gümüş üretimi ise çok daha farklı bir rol oynamıştır. Gümüş üretimi için yüklü bir yatırım, su işlemleri ve endüstriyel tesis gerekmektedir. Yerin altına indikçe gümüşün kalitesinin artması tesislerin çok uzun süre çalışmasına olanak vermiştir. Bu durum kentleşme sürecine ve uydu ekonomilerin oluşumuna hız katmıştır. Örneğin; Bolivya- Peru-Arjantin
• Madenciliğin düşüşe geçmesiyle birlikte nüfus tarımsal aktivitelere yönelmiştir. Ek olarak Avrupa’nın hızla kalkınmasının sonucu olarak daha önce küçük miktarlarda talep edilen kakao, pamuk,post gibi ürünlerde talep patlaması yaşanmıştır. Bu gibi ürünlerin ihracatına göre şekillenen tarımsal faaliyetler, yeni yerleşimlerin oluşmasına da yol açmıştır.
• Madenciliğin düşüşe geçmesi, bölgenin sosyolojik yapısında önemli değişikliklere neden olmuştur. Encomiendalar orijinal özelliklerini kaybetmiştir. Ürün fazlasından para kazanmanın zorlaşmasıyla, devlete ödenen payların ödenmesi zorlaşmıştır.
• Tarımsal üretimin öne çıkması Latin Amerika toplumunun geleceğini şekillendirerek başka bir sistemin doğmasına neden oldu; geniş tarım arazileri. Toprakların dağıtılması, aynı yerlilerin dağıtılmasında olduğu gibi fetih hareketlerini kolaylaştırmak ve krallığa fayda sağlamak için özel sektörü teşvik etmek amacıyla yapılmıştır. Toprak sahipliği kavramı ortaya çıkmıştır.
• Toprak sahipliği etnik ve kültürel açıdan farklı olan azınlığın, çoğunluğu domine etmesine olanak sağlamıştır. Yeni gelen sistemle kabile yapısı dağılmış, yerli nüfus dinlerini, dillerini ve kültürel kimliklerini kaybetmiştir. Yerli nüfus toprak sahiplerinin kontrolü altına girmiştir. Emek sömürüsü kendini tarımsal üretim ve kişisel hizmetlerde göstermeye başlamıştır. Toprak sahiplerinin kontrolü altındaki kırsal nüfusun çoğunluğu küçük yapılara bölünmüş ve kendi kendilerine yeten bir yapıya evrilmişlerdir.
• Amerika’daki İspanyol varlığının ilk 150 yılı incelendiğinde var olan nüfusun çoğunu yok ederek, geride kalanların hayat şartlarını kötüleştirerek kısmi ekonomik başarılar elde edildiği görülmüştür. İlk 150 yıldan sonra madenciliğin düşüşe geçmesiyle nüfus üzerindeki baskılar azalmış, yaşam koşulları iyileşmeye başlamış ve bölgeler arasındaki bağlar zayıflamıştır. İlk dönemde İspanya ile sıkı bağları bulunan, devlet aygıtları ile entegre olmuş kişiler yönetici sınıfken ve üretime hakimken, ikinci dönemde ana vatanla çok az bağları bulunan toprak sahipleri yönetici sınıf olmuştur. Bu kişilerin çok güçlü bir yerel çıkar anlayışı vardı.
• Portekiz sömürgelerinde ise ilk 150 yıl ihracatçı bir tarım ekonomisi kurulmuş, şeker ekonomisi haricinde ülkenin diğer bölgeleriyle direkt bağlantı kesilmiş ve izole birimler oluşturulmuştur. İkinci 150 yılın ilk üçte birlik kısmında ise İspanyollardan daha ağır bir ekonomik bunalım yaşanmıştır. Sömürge döneminin son yüzyılında Brezilya’da altın ve elmas üretimine dayanan büyüme kutupları oluşmuş, Avrupa kökenlilerin nüfusu artmış ve ülkenin değişik bölgeleriyle bağlantılı bir pazar oluşmuştur. İlk dönemde yönetici sınıf merkezle direkt bağlantılı olan şeker plantasyonlarının sahipleriyken, ikinci dönemde yönetici sınıfa iç ticaret bağlantıları olan bireyler dahil olmuştur.
• Bu dönemin sonuna doğru İspanyol yönetimi altındaki topraklarda sosyo-ekonomik yönelim parçalanmaya yönelikken, Brezilya’da bölgesel bütünlük gözetilmiştir.
Celso Furtado Bölüm 3: 19. Yüzyılın İlk Yarısı
• İspanya’nın Amerikan kolonilerinin ekonomisini çeşitlendirme girişimleri iki temel engelle karşılaşmıştır; Merkantalist politikalar gözeten Avrupa ekonomilerinin korumacı bariyerlere sahip olması , ikincisi ise İspanya’nın kolonilerine mamul ürün arz edecek yeterlilikte olmamasıydı. Zaman içerisinde koloniler ihtiyaç duydukları bu mamül ürünleri kendileri üreterek ya da direkt olarak başka yerlerden ithal ederek temin etmeye çalıştı. İki türlü girişimde merkezde hoşnutsuzluk yaratmıştır.
• Napolyon Savaşlarının başlamasıyla İspanya’nın yalnız kalması ve İngiltere’nin ticari çıkarlarının çok hızlı yayılması geri dönülmesi zor olan değişiklikleri hızlandırmıştır. Bazı bölgelerde İspanyollara karşı çetin mücadelelere girişen ayrılık hareketleri doğmuştur.
• İngiltere’nin sanayi devrimiyle birlikte hızla kalkınması ve tüm dünyaya ulaşabilen bir filosunun olmasının yarattığı yeni koşullar Amerikan limanlarını uluslararası ticarete açmıştır. Bu durum halihazırda İspanyol mal arzının yetersiz olduğu yeni dünyadaki imparatorlukta radikal değişiklikler yaratmıştır.
• Portekizliler İspanyolların yaşadığı bu değişimi çok daha önceden 1703 yılında Methuen Anlaşmasıyla yaşamıştır. İngiltere, Portekiz ve kolonileri pazarında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur. Bunun karşılığında Portekiz şarabı İngiltere’de bazı avantajlar elde etti. Brezilya’da yaşanan İngiliz yayılmacılığı 18. Yüzyılda Portekiz’in sömürgeci bir güç olarak devam etmesini sağlarken öte yandan merkez ve koloniler arasındaki bağın kopuşunu hızlandırmıştır. Portekiz kraliyet ailesinin Brezilya’ya taşınmasıyla da İngiltere Brezilya’ya daha çok müdahil olma imkanına kavuşmuştur.
• 19. yüzyılın ilk yarısı Latin Amerika’da bağımsızlık mücadeleleri ve ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla gerçekleşmiştir. İspanyol kolonilerindeki bağımsızlık hareketleri 3 merkezden yayılmıştır; Karakas, Buenos Aires ve Meksika. İlk ikisi 18. yy boyunca hızla gelişmiş olan bölgelerin merkezleridir. Buradaki hareketler, İspanya deniz kuvvetlerinin zayıflaması ve İngiliz çıkarlarının yayılmasının sonucudur. Bu bölgelerdeki hareketler, bağımsızlık bakış açısında liberal, Avrupalılaşma açısından ilerici olmasına karşın umutsuzca “bırakınız yapsınlar” felsefesine bağlanmış bir tüccar burjuvazisinin yükselişine izin vermiştir. Meksika’da ise durumlar daha farklıydı. Gümüş madenciliği bölge ekonomisinin temelini oluşturmaya devam etmiştir. Bu sebeple yerli nüfus son yüzyılda artmış ve yerli nüfus büyük arazi yapılanması ve yerli halkın sömürülmesine baskı yapmaya başlamıştı. Bölgedeki bağımsızlık hareketlerinin sebebi sosyal hoşnutsuzluktu denilebilir.
Ulus Devletlerin Oluşumu
• Koloniler bölgesel özerklik yolunda ilerlediler. Yeni ekonomik bağlantıların eksik olması sebebiyle politik yerelik hakim olmaya başlamıştı.
• Kuzeyde Meksika’da bütünlük devam ederken Güneyde günümüzdeki cumhuriyetlerin temelini oluşturacak birçok bölünme gerçekleşti.
• İspanya ile bağlar koptuktan sonra güç odağı toprak sahiplerine kaymıştır. 2 faktör yeni devletlerin yapılanmasında önemli rol oynamıştır; toprak sahipleri arasında karşılıklı dayanışmanın olmaması ve kentli burjuvazinin hareketleri. Toprak sahipleri güç mücadelelerine katılırken kentli burjuva dış dünyayla bağları olan ve dış ticareti genişletme imkanına sahip olan bir gruptu.
• Avrupa’da yaşanan ve İspanya’yı kolonilerinden izole eden olaylar, koloni çağının son yüzyılında ticari çeşitlilikten faydalanmış olan burjuva sınıfının başlatmış olduğu bağımsızlık hareketlerini hızlandırmıştır.
• İngiliz ticari çıkarlarına hizmet eden yerel burjuva, zaman içerisinde dış ödeme kapasitesinin yetersizliği problemiyle karşılaştı. Dış borçlanma ve tekrar eden dış ödeme dengesi problemleri dövizde ve maliyede problemler yarattı. Bu problemler zaman içerisinde periyodik fiyat artışlarına dönüşerek toplumda infial yaratmıştır.
• Sanayi Devrimi’nin Latin Amerika üzerinde 2 negatif etkisi vardır;
- İngiltere gibi birincil ihtiyaçlarını kendi kolonilerinden sağlayan bir ülkeye ticari olarak odaklanmak,
- Pamuk tekstili endüstrisinin anahtar rolü ve bu endüstriye sağlanan ham maddenin köle gücü kullanılarak büyük ölçekte ABD’de üretilmesi
• Latin Amerika’daki bağımsızlık savaşlarından sonraki 30-40 yıllık süreçte Latin Amerika ülkeleri yeni ticaret yolları açmakta zorlanmıştır. Kentli gruplar ihracat için yeni müşteri bulmakta zorlanmışlar ve yaşanan bu zorluklar düzenli bir güç sistemi oluşturmalarını engellemiştir. Bazı istisnalar mevcuttur. Örneğin; Şili’nin ihraç ettiği ürünler, kendi bölgesinin tarım ve hayvanclık çıkarlarıyla entegre vaziyetteydi. Bu sebeple Şili’nin yönetici sınıfı uluslararası belirsizliklerden etkilenmeyip istikrarlı bir güç sistemi oluşturabildi.
• O dönemki politik yapıyı anlamak için Brezilya’yı da incelememiz gerekir. Portekizliler ticareti tekelleştirmiş, yerel burjuvazinin gelişmesini önlemiş ve daha çok iç ticarete yönelmiştir. Bağımsızlıktan sonraki süreçte dahi İngilizler ele geçirene kadar ticaretin kontrolü Portekizlilerin elinde kalmıştır.
Celso Furtado Bölüm 4: 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Uluslararası Ticaretin Dönüşümü ve Latin Amerika Üzerindeki Etkileri
Uluslararası İş Bölümü
• Sanayi Devrimi’nin İngiltere’de yarattığı değişim, 19. yüzyılın ikinci yarısında tüm dünyayı kapsayacak bir uluslararası iş bölümü sisteminin kurulmasına yol açmıştır.
• Napolyon Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı arasında geçen yüzyıl, dünya ekonomisi uluslararası iş bölümü temelinde yeniden şekillenmiştir. Dünya ekonomisinde kayda değer değişimler görülmüştür;
- Birçok ülkenin ekonomik büyümesinde artış görülmüştür. Ekonomik büyümedeki bu artış, sadece teknik ilerlemelerden fayda sağlayan ülkelerde görülmemiş, doğal kaynaklarını coğrafi uzmanlığı neticesinde kullanan ülkelerde de görülmüştür.
- Şehirleşme, kamu hizmetlerinde gelişim ve reel gelirlerdeki artış sonucu ortaya gelen dünya nüfusu artmıştır.
- Üretim biçimlerine ilişkin nakledilebilir teknik bilginin yaratılmış ve hızla yayılmıştır.
• Yukarıdaki faktörlerin etkileşiminin sonucu olarak dünya ekonomisi bütünleşmiş ve büyümüştür. Dünya ticareti hızla artmıştır: 1820’lerde 1.5 milyar $’ı geçmeyen dünya ticareti, 1840’larda 3.5 milyar $’a yükselmiş, Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasından hemen önce 40 milyar dolara ulaşmıştır. Sanayileşmiş ekonomiler, özellikle İngiltere, artarak küreselleşmeye başlamıştır.
Ham Madde İhraç Eden Ekonomilerin Tipolojisi
• 1940’lı yıllarda Latin Amerika ülkeleri genişleyen uluslararası ticarette yerini almaya başladı. Bu sürece dâhil olan ve birincil ürün ihraç eden ekonomileri üç sınıfa ayırabiliriz;
a) Ilıman İklime Ait Tarım Ürünleri İhraç Eden Ekonomiler
b) Tropik Tarım Ürünleri İhraç Eden Ekonomiler
c) Maden Ürünleri İhraç Eden Ekonomiler
• İlk grubu Arjantin ve Uruguay temsil etmektedir. Burada ihraca yönelik tarım ürünlerinin üretimi aşırı arazi kullanımına dayalıdır ve hızla sanayileşen ülkelerle rekabet etmeye yöneliktir.
• İkinci grubu temsil eden ülkeler Latin Amerika nüfusunun yarısından fazlasını oluşturmaktaydı; Brezilya, Kolombiya, Ekvator, Orta Amerika, Karayipler, Meksika ve Venezuela’nın geniş kısımları bu ülkelere örnektir. Bu gruptaki ülkeler, sömürge ülkeleri ve ABD’de köleliğin olduğu bölgelerle rekabet içerisindeydiler. Tütün ve şekerin yanı sıra 19. yüzyılın yarısından itibaren kahve ve kakaoya artan talep, Latin Amerika ekonomilerinin dünya ticaretine entegre olmasında anahtar bir rol oynamıştır.
• Üçüncü gruba örnek olarak Meksika, Şili, Peru ve Bolivya verilebilir. 1930’lu yıllarda Venezuela bu gruba petrol ihracatçısı olarak girmiştir. Uzun mesafe taşımacılıkta nakliye ücretlerinin azalması ve mekanik endüstrinin, endüstriyel metaller için uluslararası bir market yaratarak, hızla yaygınlaşması, Latin Amerika madenciliğinde önemli değişimler yaratmıştır. İlk önce gümüş gibi kıymetli metaller önemini yitirmiştir. İkinci olarak yabancı sermaye tarafından kontrol edilen ve yurt dışından yönetilen geniş ölçekli madencilik yaygınlaşmıştır.
Celso Furtado Bölüm 5: Bu Yüzyılda Uluslararası Ekonominin Yönünü Değiştirmesi
İhracatın Genişleme Dönemi
• Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki 30 yıl boyunca Latin Amerika coğrafyası hızlı bir ekonomik kalkınma ve sosyal değişim yaşamıştır. Örneğin;
Meksika’da Porfirio Diaz yönetimi yabancı sermayeyi maden üretimine yönlendirecek koşullar yaratmıştır.
Şili’nin Bolivya ve Peru’ya karşı Pasifik Savaşı’nda kazandığı zafer, nitrat kaynaklarını tekelleştirmesini sağlamıştır.
Küba’nın 1898 yılında kazandığı bağımsızlığından hemen önce ABD ekonomisiyle yaşadığı bütünleşme, şeker üretimine dinamizm getirmiştir.
Brezilya’da kahve Sao Paulo dağlarına kadar sıçramış ve Avrupalı göçmenlerin Brezilya’ya akın edişi köle ekonomisinin çökmesine yol açmıştır.
• Özetle bu dönemde Latin Amerika ülkeleri dünya ticaretine önemli katkıda bulunmuş ve endüstriyel ülkelere ham madde sağlanmasında anahtar rol oynamıştır.
Uluslararası Ekonomide Yeni Trendler
• Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra uluslararası ekonomide etkileri uzun sürecek önemli değişiklikler olmuştur. 1929 yılında yaşanan Büyük Kriz ile bu değişiklikler iyice ortaya çıkmıştır. Bu değişiklerden ilki sanayileşmiş ülkelerin dış ticaret eğilimindeki yükselişin tersine dönmesidir. Örneğin Britanya’da 1910-1913 yılları arasında dış ticaretin ekonomideki payı %30’ken, 1927-29 yılları arasında %25’e, 1930’lu yıllarda %17’ye kadar düşmüştür.
• İkinci göze çarpan değişiklik birincil ürünlerin fiyatlarında yaşanan kalıcı bozulmadır. Önceden fark edilen bu durum 1913 yılından sonra iyice belirginleşmiştir. Teknolojik ilerleme de ham madde fiyatlarındaki düşüş eğilimini hızlandırmıştır. Örneğin; Birinci Dünya Savaşından sonra sentetik nitrat, Şili nitratının yerini almıştır.
• Üçüncü olarak ise dünya ticaretinin mahiyeti değişmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki otuz yılda dünya ticaretinde birincil ürünlerin payı, imal edilmiş ürünlerin payıyla aynı oranda artmıştır. Ancak savaştan sonraki yirmi yılda petrol ihracatındaki keskin artış ve sanayileşmiş ülkelerdeki korumacı politikaların sonucu olarak, birincil ürünlerin ihracatı, imalat ürünlerin ihracatından daha fazla artış göstermiştir.
1929 Krizi ve Latin Amerika Ülkeleri Üzerindeki Etkisi
• Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında gelen 1929 Krizi sebebiyle “uluslararası iş bölümünün geleneksel sistemi” önemini kaybetmeye başlamıştır.
• Sanayileşmiş ülkelerdeki yapısal değişimin bir refleksi olarak birincil ürünlere olan uluslararası talep azalmıştır.
• Latin Amerika gibi uluslararası iş bölümü sistemine tam anlamıyla adapte olmuş, az gelişmiş bir bölgede krizin boyutları felaket derecesine ulaşmıştır. Latin Amerika’nın tüm parasal sektörü dış ticaret ile iç içeydi. Örneğin o dönem Meksika’daki çoğaltılabilir sermayenin neredeyse %30’u, Arjantin’de ise %40’ından fazlası yabancı grupların elindeydi. Diğer ülkelerde de durum farklı değildi.
• Nüfus artışı da göz önüne alınarak yapılan hesaplamada ithalat yapma kapasitesi 1930-34 yılları arasında kriz öncesi döneme kıyasla %37 azalmıştır. Sonraki 5 yıllık dönemde ise azalma %27 olmuştur.
• Kamu sektörünün dış ticaretten gelecek gelirlere bağımlı olması ve dış kamu borçlarının mali yansımaları sebebiyle krizin etkileri en ağır olarak kamu sektöründe hissedilmiştir. Arjantin dışında tüm Latin Amerika ülkeleri borç ödemelerini ertelemek zorunda kalmıştır.
• Tüm bölgenin krizden etkilenmesine karşın, ülkelerin uluslararası iş bölümü sistemine ne kadar ve nasıl entegre olduğuna bağlı olarak krizden etkilenme oranları değişmiştir. Örneğin ılıman bölgeye ait ürünler ihraç eden Arjantin krizden daha az etkilenmiştir.
Celso Furtado Bölüm 6: Latin Amerika’daki Kalkınmaya İlişkin Göstergeler
Ekonomik Göstergeler
• Bağımsızlık Savaşlarından 1870’lere kadar geçen süre bölgedeki tüm ülkeler için bir durağanlık söz konusuydu. Takip eden yüzyılda Latin Amerika ekonomileri ülkeden ülkeye değişmekle yoğun bir kalkınma dönemine girdi.
• Yüzyılın ilk yarısında kalkınma büyük oranda ham madde ihracatına bağlıydı.
• Ilıman iklime sahip bölgeler ve boş araziler Avrupa’dan çok sayıda göçmen ve bol miktarda sermaye akışına maruz kalmıştır. Güney Amerika kıtasının Arjantin, Uruguay gibi güney kısımları ile Brezilya’nın kuzey bölgelerine Avrupa’dan çok sayıda göç gelmiştir. Bu bölgelerde ekonomik kalkınma, zamansız kentleşme ve sosyal değişimlerle beraber gelmiştir.
• Latin Amerika nüfusunun günümüzdeki yaşam koşulları, büyük ölçüde modern kalkınma döneminin ilk zamanlarında (1870-1914) ortaya çıkmış toplumsal yapıların sonucu diyebiliriz. İhracat için yapılan üretimin yaygınlaşmasıyla birlikte toplumsal yapının geçirdiği evrim geçimlik ekonomi, Avrupa kıtası ile olan bütünleşme ve parasal sektörün iş gücünü ne kadar soğurduğu gibi faktörlere bağlanmıştır.
• Örneğin; Arjantin’de ihracatın yaygınlaştığı dönemde yaşanan iş gücü kıtlığı ve ypğun kalkınma çabaları, Uruguay ile birlikte Latin Amerika ülkeleri arasında istisna olacak toplumsal koşullar yaratılmasını mümkün kılmıştır. Sanayileşme döneminde Arjantin, Meksika veya Brezilya gibi yüksek büyüme rakamlarına ulaşamamıştır. Ancak Arjantin ve Uruguay, kalkınma yoluyla halkının büyük çoğunluğunun yaşam standartlarında iyileşme sağlayabilen yegâne Latin Amerika ülkeleri olmuşlardır.
Sosyal Göstergeler
• Beslenme, sağlık, barınma, eğitim ve sosyal gelişmişliğin diğer yönleri açısından incelendiğinde Latin Amerika ülkelerinin gelişmiş ülkelerle üçüncü dünya ülkeleri arasında yer aldığı görülür.
• Latin Amerika ülkelerinde kalori ve protein alımı dünya ortalamasının üzerindedir.
• Orta ve yükseköğrenim bölgede yaygınlaşmaktadır. Birçok Latin Amerika ülkesinde koleje ve üniversitelere kayıtlı olan öğrencilerin oranı Batı Avrupa ülkelerinin ortalamasından yüksektir.
• Neredeyse tüm Latin Amerika ülkeleri eğitim için önemli mali çabalar sarf etmektedirler. Birçok Latin Amerika ülkesi GSMH’lerinin yüzde 4’ünden (UNESCO tavsiyesi) fazlasını eğitim için harcamaktadır.
Celso Furtado Bölüm 7: Tarımsal Yapının Karakteristiği
• Latin Amerika’da tarımsal yapı, sadece üretim sisteminin değil tüm toplumun yapısını belirleyen önemli bir özelliktir.
• İlk başta arazi hibelerinin yönetimi ilkesi, hibeleri alan kişinin toprağı sömürerek nakit elde etmesi ve bunun önemli bir kısmını Kraliyet’e devretmesi için gerekli araçlara sahip olmasına dayanıyordu. Bağımsızlıktan sonra bu sistem değişmiş, toprakların aile mülkiyeti olarak kendileri çalıştıran yerleşimci ailelere verildiği kolonizasyon planları desteklenmiştir.
• Aile çiftliği sistemi, izole olan ve Avrupa kökenlilerin yerleşimlerinin olduğu bölgelerde gelişmiştir.
• Sömürge döneminden itibaren Latin Amerika’da hâkim olan ve bölgenin sosyal yapısını oluşturan tarımsal yapı, latifundio-yerli halk ve latifundio—minifundio’nun ikili örüntüsü ile karakterize olmuştur.
• Bölgenin tarımsal yapısının karakteristik özelliklerini latifundio ve minifundio arasında kurulan ilişkide arayabiliriz.
• Latifundio sisteminin kökeni, geniş toprakların az sayıda kişi arasında dağıtılmasına dayanmaktadır. Bu kişiler arazi mülkiyetine erişimi kontrol etmeye, sınırlamaya ve engellemeye çalışmışlardı. Arazi satın almak için maddi imkanlardan yoksun olan ve büyük bir mülk üzerinde iş bulmak istemeyen ya da bulamayan herkes, daha düşük kaliteli ya da ekonomik açıdan kötü bir konuma sahip topraklarda kendini buldu ve bir minifundista haline geldi.
• Latin Amerika topraklarının büyük mülklere dönüştürülmesi esasında 19. yüzyılın bir özelliğidir. Örneğin; 1840 yılına gelindiğinde Arjantin’in Pampas bölgesinde 300’den daha az insan, 8.6 milyon hektarlık araziye sahipti.
• Latin Amerika’nın birçok bölgesinde arazi kullanımının kontrolü, azınlık tarafından sefalet içinde yaşayan insanlara katı bir çalışma disiplini empoze etmek için kullanılan sosyal bir teknikti.
• Minifundista’nın Latin Amerika tarımsal yapısındaki rolü oldukça karmaşıktır. Minifundista bir arsa üzerinde çalışan küçük mülk sahibidir.
• Minifundista ödemek zorunda olduğu kira bedeli veya toprağın kalitesi yüzünden ihtiyaçlarını yeterince karşılayamaz. Minifundistalar, başka bir sosyal grubun yararına arz fazlası üretmekle yükümlüdür. Asgari geçim düzeyinde yaşasalar bile yatırım yapmak için birikimleri yoktur.
• Latin Amerika’nın tamamında iş gücünün yarısını tam zamanlı veya yarı zamanlı ücret alanlar oluştururken diğer yarısını minifundistalar oluşturur. Minifundismo sayesinde Latin Amerika’da ticari tarım, kırsal nüfusun önemli bir kısmı için kalıcı istihdam yaratma sorumluluğundan muaf kalırken, bol miktarda ucuz işgücünden yararlanır.
• Bu küçük çiftçiler, ulaşım zorlukları ve yeni tarımsal yerleşimlerdeki yetersiz iletişim imkanları sebebiyle kendileri izolasyon içinde bulurlar. Bu izolasyon durumu onları sık sık borçlandıkları ticari temsilcilerin insafına bırakmaktadır. Bu ticari temsilciler genelde hasattan sonra araziyi devralacak toprak sahibinin kendisidir. Bazen de küçük iş adamları veya büyük firmaların temsilcileridir.
Latifundio – Minifundio Modeli ve Kaynakların Yetersiz Kullanımı
• Yakın zamana dek Latin Amerika ülkelerindeki tarımsal yapı yeknesak bir şekilde ilerlemiştir. 1930’lu yıllar önemli toprak reformu yapan Meksika haricinde, Latin Amerika ülkeleri 1950’li yıllara sömürge döneminden kalma bir yapıyla girmişlerdir. 1952 ve 1970’li yıllar arasında 4 ülke daha toprak reformu yapmıştır; Bolivya, Şili, Küba ve Peru. Tarım reformları bölgedeki büyük mülk sahipliklerini yok etmesine rağmen kırsal alanda yaşayan insanların yaşam koşullarında önemli değişimler yaratamamıştır.
• CIDA (Inter-American Committee for Agricultural Development) tarafından yapılan tanımlamaya göre Minifundio bir aileye tam istihdam sağlamak için çok küçük olan ve asgari şartlarda bir yaşam sürmek için yeterli gelir elde edemeyen arsa demektir. Latifundio ise kalıcı olarak on ikiden fazla işçi çalıştıran bir mülk olarak tanımlanır. Minifundio Ekvador, Guatemala ve Peru gibi yerli nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde daha yaygındır.
• Latifundio ve Minifundiolar dışında Latin Amerika tarımında bir de aile çiftlikleri ve orta ölçekte çiftlikler vardır. Aile çiftlikleri 2 ila 4 kişiye kadar istihdam sağlarken, orta ölçekli çiftlikler 4 kişiden 12 kişiye kadar istihdam sağlayabilmektedirler. Arjantin, Brezilya ve Kolombiya’da bu tip ara form tarımsal organizasyonlar toplam tarımsal çıktının %60’ından daha fazlasını oluştururlar.
• Latifundiolar orta ölçekli çiftlikler ve minifundiolar ile karşılaştırıldığında, Latifundio’nun verimliliğinin düşük olduğu görülür.
Celso Furtado Bölüm 8: Sosyal Gelirlerin Dağıtımı ve Kullanımı
Seçilen Ülkelerdeki Durumun Karşılaştırmalı Analizi
• Latin Amerika’da gelir dağılımı çalışmaları yakın zamanda yapılmıştır.
• Arjantin’de kentsel ve kırsal nüfusun yaşam standartları arasındaki eşitsizlik daha azdır ve diğer Latin Amerika ülkeleri ile kıyaslandığında iyi durumdadır. Örneğin; Arjantin’de düşük gelir standartlarında yaşan %20’lik nüfus, Brezilya ve Meksika’da yaşayan düşük gelirli nüfustan üç kat daha iyi yaşam koşullarına sahiptir. Hatta bu ülkelerin ulusal ortalamasından dahi daha iyi yaşam standartlarına sahiptir.
• Arjantin’in tarım sektöründeki iş gücü verimliliği iç ekonomi bir bütün olarak değerlendirildiğinde %17 daha düşüktür. Tarım sektöründeki iş gücü verimliliği, Brezilya’da %50, Meksika’da ise üçte iki oranında daha düşüktür.
• Diğer Latin Amerika ülkelerine kıyasla, Meksika’da gelir dağılımına ilişkin datalara ulaşım daha kolaydır. Bölgedeki ülkeler arasında milli hasılanın büyümesi konusunda Meksika uzun yıllar rekoru elinde bulundurmuştur. 1940-1950 yılları arasında kişi başına düşen hasıla %3,9, sonraki on yılda ise %2,7 büyümüştür. Bu süreç boyunca ülkenin ekonomik yapısında önemli değişiklikler olmuştur. 1940’da tarımın ekonomideki payı %24,3’ken 1950’ye gelindiğinde %22,5’a düşerken; üretimin payı %18’den %22,5’a yükselmiştir. 1960’lı yıllara gelindiğinde sırasıyla bu iki temel ekonomik aktivitenin payı %18,9 ve %23 olmuştur.
• 1940-1950 yılları arasında Meksika’da senelik ücretler %30 artmıştır. 266 dolardan 355 dolar olmuştur.
• Meksika’da nüfus dört ana gruba ayrılabilir. Nüfusun yüzde %40’ını oluşturan ve en düşük gelire sahip olan ilk grup, kalkınmanın faydalarından dışlanmaya devam etmektedir. Kırsal nüfusun büyük çoğunluğu ile kentsel nüfusun en fakir kesiminin yer aldığı bu gruba milli hasıladan düşen pay %10,5’tur. 5. ve 7. kısımlar arasında yer alan ve nüfusun yüzde %30’unu oluşturan ikinci grup, ortalama gelirini ulusal ortalamadan %10 daha fazla artırmayı başarmıştır. İncelemeye alınan dönemde kişi başına düşen gelir %47 arttığından, söz konusu kesimin reel gelirinin %60 arttığı sonucuna varılabilir. 9. ve 10. kısımlarda yer alan, orta gelirlileri ve yetenekli zanaatkarları kapsayan üçüncü grubun milli hasıladan aldığı toplam pay bu dönemde %19,4’ten %29’a yükselmiştir. Sonuncu grup ise orta-yüksek gelir seviyesine sahip kesim ile yüksek gelirli kesimi kapsamaktadır. Bu grubun milli hasıladaki payı %49’dan %41,5’a düşmüştür.
• Meksika’da çeyrek asırlık hızlı gelişme neticesinde kişi başına düşen milli gelir iki katından fazlasına çıkmıştır. Ancak nüfusun neredeyse üçte birlik çoğunluğunun yaşam koşullarındaki durgunluk ve düşüş engellenememiştir.
• Brezilya’da da verimliliğin artmasından sadece imtiyazlı azınlık fayda sağlamıştır. Hem kırsal hem de kentsel sektörlerde ücretler düşmüştür.
• Bu dönemde Brezilya’da, yüksek gelirli grupların tüketimini artırmak için mali ve finansal teşvikler sağlanırken, reel ücretleri azaltmak için kasıtlı bir politika gözetilmiştir.
• Arjantin, Küba ve Uruguay dışındaki Latin Amerika ülkelerinde nüfusun önemli bir kısmı (%20-%40)’nın yaşamlarını geçimlik tarım, zanaatkarlık ve küçük çaplı üretim gibi ilkel sektörlerde sürdürmektedir. Bu kesimin gelirleri asla parasal döngüye girmiyordu.
Celso Furtado Bölüm 9: Sosyal Gelirlerin Dağıtımı ve Kullanımı
Geleneksel Yapısal Model
• Latin Amerika ülkeleri yüksek ithalat katsayıları ile karakterize edilmişti.
• İhracatın değerlerindeki keskin düşüş ve devlet gelirlerinin ihracata ne ölçüde bağlı olduğu düşünüldüğünde, Latin Amerika ülkeleri, para arzını genişleterek kamu harcamalarını finanse etmeye başlamalıydı. Ancak bu durum ithalatın hızla artmasına, para rezervlerinin erimesine ve döviz kurunun devalüasyonuna yol açtı.
• Büyük ithalat pazarlarındaki hammadde fiyatlarında yaşanan düşüşlere yönelik ileriye dönük önlemler, sermaye hareketlerini ve döviz kurundaki devalüasyonları tetiklemeye tek başına yetiyordu.
• Kamu harcamalarındaki açık çok büyüktü ve bu açığı finanse etmek için parasal genişlemeye gitmek bir zorunluluk haline geldi.
• Dalgalı döviz kuru sistemi, Latin Amerika ülkelerini döngüsel krizlerin etkisine ve ithalat kapasitesindeki daralmalara karşı kendilerini daha kolay korumalarına izin vermiştir.
• Devalüasyonun yarattığı krizlerin Latin Amerika ülkelerinde bazı sonuçları olmuştur. İthalat fiyatlarında artış yaparak, ihracat sektöründe yaşanan gelir düşüşünün bir kısmını telafi etmişlerdir.
• Yaptıkları ihracatla dünyadaki arzın önemli bir kısmını karşılayan ülkelerde yaşanan bu ağır durum, söz konusu emtianın dünyadaki market fiyatlarında düşüşünü ağırlaştırmıştır. Örneğin; Brezilya kahvesi.
Merkez Bankalarının Ortaya Çıkması
• Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgede yapılmaya başlanan önemli doğrudan yatırımlarla ilgilenen uluslararası finans grupları, Latin Amerika hükümetlerine para sistemlerinde reform yapması için baskı yaptı. Bu amaçla teknik yardım da sundular.
• 1925’ten itibaren Latin Amerika ülkelerinde İngiliz ve ABD’li danışmanların rehberliğinde merkez bankaları birbiri ardına kuruldu.
Para ve Döviz Politikası Deneyimleri ve IMF Etkisi
• 1929 Krizi’nin ağır etkileri ve mali sistemlerin esnekliği sebebiyle ortaya çıkan devalüasyon, ihracat fiyatlarındaki düşüşü ağırlaştırmış ve yakıt, buğday gibi belirli ürünlerin fiyatlarında artışlar olmuştur. Bazı ülkeler bu artışların önüne geçmek için döviz kurlarını değiştirmeye başlamıştır.
• Yatırımları yönlendirmek için farklı döviz oranları kullanılmıştır.
• Son zamanlarda IMF etkisini Latin Amerika ülkelerinde hissettirmektedir.
• Ödeme dengesinde yaşanan zorluklar ciddileştikçe, açıkları finanse etmek için kısa ve orta vadeli yabancı kredilere bağımlılık artmış. IMF planları daha yaygınlaşmış ve kabul edilmiştir.
• IMF düzenlemeleriyle döviz kurları ABD dolarına sabitlenmiştir.
Celso Furtado 10. Bölüm: Endüstrileşme Süreci / İlk Aşama
İhracatın Büyümesiyle Birlikte Sanayileşme
Bazı ülkeler ihracat amacıyla birincil ürünlerin üretimine odaklanmıştır ve dünyadaki ham madde talebine olan artışla üretkenlikleri artar. Bu ülkelerin üretim yapısındaki veya sanayileşme sürecindeki değişim, ekonomik azgelişmişlik teorisinin en ilginç özelliklerinden birisi ile şekillenir. Üretkenlikteki artış ve bunun sonucu olarak nüfusun alım gücündeki yükseliş, mamul mallara olan talebin orantılı artışından daha fazlasını içeren bir genel talep modelinde çeşitlenmeye yol açar. Toplumun satın alma gücündeki artış, sadece talepte çeşitlenmeyi değil arzda orantılı bir artış da gerektirmektedir.
• Latin Amerika ülkelerinde belirli bir amaca yönelik üretim, üretkenlik ve gelirlerde bir artışa yol açmış, üretilen ürünler için iç pazar oluşumunu ve altyapı yaratılmasını kolaylaştırmıştır.
• Latin Amerika’da pazar, ihracatta odaklanmanın getirdiği ve ithalatın sağladığı üretkenlik artışıyla yaratıldı. İç pazar belirli bir boyuta ulaştığında, korumacı politikalar endüstriyel bir yükselişi tetiklemek için yeterliydi.
• Arazi mülkiyetine yoğunlaşılması ve iş gücü fazlalığının ne derecede olduğu hem talep modelini şekillendirmiş hem de gelir dağılımını etkilemiştir. İş gücü fazlalığı, iç pazar oluşumunu toprak kullanım sisteminden daha fazla etkilemiştir. İş gücü kıtlığı, yoğun işgücü ve geniş toprak kullanımına yol açarak nispeten yüksek ücret oranlarını beraberinde getirmiştir.
• Arjantin, birincil ürünlerin ihracatına dayalı bir ekonominin mamul ürünler için oldukça büyük bir iç pazar oluşumunu nasıl tetiklediğine dair mükemmel bir örnektir. Göç, hızlı kentleşme ve kapsamlı altyapıyla patlayan nüfus artışı, sanayileşme için son derece elverişli koşullar yaratmıştır. Genişlemenin ilk aşamasında elde edilen görece yüksek ücret ve nüfusun piyasa ekonomisine entegrasyonu, Arjantin’de Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bile sanayileşmeye verilen itici gücü açıklayan önemli faktörlerdir.
• İhracat ekonomisine sahip olan başka bir ülke olan Bolivya’da ise Arjantin’in aksine sanayileşme konusunda önemli adımlar atılamamıştır. Madencilik sektörü iş gücünün önemsiz bir kısmını düşük ücretlerle sömürürken, madencilik için oluşturulan altyapı ülkenin diğer ekonomik faaliyetlerine pek fayda sağlamıyordu.
• Tarımsal ürün ihraç eden ülkeler arasında Brezilya, sanayileşmeye geçiş sürecinde önemli kazanımlar elde etmiştir. Kolombiya ve Orta Amerika’nın aksine, kahve üretimi ulaşım ağının yaratılması için önemli bir faktör olmuştur. İş gücü kıtlığı sebebiyle önemli bir düzeye gelen gelir seviyesi, Avrupa’dan bölgeye göçlerin yaşanmasına sebep olmuştur.
• Hem tarımsal hem de madencilik ürünleri ihraç eden ülkeler arasında Meksika, önemli bir örnek oluşturmaktadır. Ülkenin kuzeyinde dünyada endüstriyel metallere olan talebin artmasıyla madencilik ihracatı çok gelişmiştir. Ancak ülkenin merkez bölgeleriyle tam bağlantı sağlanamamış, ülkenin Kuzey bölgesi ülkenin geri kalan bölgelerinden gittikçe izole hale gelmiştir. Bu durum Teksas ve Kaliforniya gibi eyaletlerin kaybına neden olmuştur. Öte yandan ülkenin güneyinde, Yunacan Yarımadası’nda tarımsal ürünlerin ihracatı önemli bir ekonomik faaliyet olmuştur. Bölge Henequen üretiminin merkeziydi.
• Meksika’nın hayatta kalmasının ülke içi entegrasyona bağlı olduğuna inana Meksika hükümeti, ulaşım ağı kurulmasını teşvik etti ve geleneksel olarak ulusal pazarı parçalayan iç gümrük engellerini ortadan kaldırdı. Demiryollarının inşası ve yerel tarife engellerinin ortadan kaldırılmasıyla iç Pazar entegre olmuş, üretim hızla genişlemiştir.
• Meksika’daki sanayileşme süreci Arjantin ve Brezilya’ya kıyasla klasik modele daha yakındır. Yerel zanaatkarların yaptığı üretimin yerini yeni teknikler almıştır.
• Şili’de olduğu gibi Meksika’da da liberal politikaların yaygın bir şekilde kabul edilmesinden önce 19. Yüzyılın ilk yarısında korumacı politikalardan önemli faydalar sağlanmıştır. Ancak daha sonra Şili’nin aksine Meksika, politik istikrarsızlığa ve ekonomik durgunluğa sürüklenmiştir. Yine de Torfiriato olarak anılan siyasi istikrar ve ekonomik genişleme döneminde, belirli ölçekte üretim faaliyetleri ortaya çıkmıştır.
Arjantin ve Meksika Örnekleri Arasındaki Farklar
• Meksika ve Arjantin, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce önemli derece sanayileşmiş ülkelerdi. Meksika’da sanayileşme, 19. Yüzyılın ikinci yarısında ihracatın hızla arttığı dönemde başlamış ve daha önce yerel zanaat üreticileri tarafından tedarik edilen bir pazar ile gelişmiştir.
• Arjantin’de nüfusun büyük bölümünün satın alma gücündeki artışta ihracat direkt rol oynarken, Meksika’da ihracatın rolü sınırlıydı. Yine de dış ticaretin genişlemesiyle ortaya çıkan koşullar, ülkede iç pazarı birleştirecek altyapı sistemini yaratmıştır.
• Her iki ülkenin ekonomik kalkınmasının dinamik merkezi artan ihracattır. Ancak Arjantin’de ihracatın artması iç pazarın coşkulu bir biçimde büyütüp, sanayileşmeyi teşvik ederken; Meksika’da iç pazar daha yavaş büyümüştür.
• Arjantin’de altyapı yatırımları ihracat sektörünün doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmışken, Meksika’da ülkeyi bütünleştirmek, uzun iç savaşlar ve emperyalist komşular tarafından kışkırtılmış, merkezden uzaklaşan figürleri etkisizleştirmek adına hükümet tarafından teşvik edilmiştir.
• Arjantin’de ihracat tarıma ve hayvancılığa dayalıyken, Meksika’da madenciliğe dayalıydı. Bu sebeple Meksika’da ihracat dünya krizinden ağır darbe yemiştir.
• Her iki ülke de genişleyen dinamik ihracat sektörünü getirdiği büyüme döneminde liberal politikaların etkisi altındaydılar.
• Arjantin’de ekonomik kalkınma nüfusun genel yaşam standartlarının yükselmesiyle desteklenirken, Meksika’da nüfusun büyük kısımları marjinalize olmuş ve 1910’dan itibaren ülkeyi sarsan devrimci aşamada patlayan sosyal gerilimler şiddetlenmiştir.
Celso Furtado 11. Bölüm: Endüstrileşme Süreci / İthal İkamecilik
• Bazı Latin Amerika ülkelerinde sanayileşme süreci 1929 krizinden son derece ağır etkilendi. Esasında bazı ülkelerde kriz öncesi dönemde de ihracatın düşmesine dair semptomlar görülüyordu. Örneğin Brezilya’da Birinci Dünya Savaşı’ndan önce dahi kahvenin aşırı şekilde fazla üretilmesinden dolayı kriz yaşanıyordu ve bu durum kendini sürekli tekrar ediyordu. 1920’lerde Brezilya kauçuğu dünya pazarındaki imtiyazlı pozisyonunu kaybetmişti.
• Brezilya istinası dışında, bölge ülkelerinin tamamında ihracatın payı 1925-29 yılları arasında yüzyılın ilk 10 yılına kıyasla %50-100 daha fazlaydı. O zamana kadar, ihracatın genişlemesinin bir yansıması olarak gelişen sanayi sektörü; bu zamandan sonra büyük ölçüde ihracatın gerilemesi veya yetersiz büyümesinin neden olduğu yapısal gerilimlerle tetiklenmiştir. Venezuela, Peru ve Orta Amerika ülkeleri bu duruma istisna oluşturmaktadırlar.
• Aşağıdaki tabloda 1929 yılında sanayi sektörünün bazı ülkelerde üretime ne kadar katkı yaptığı görülmektedir;
• Brezilya, Arjantin ve Meksika’da yapılan detaylı çalışmalar, ihracatın artmasıyla kamçılanan sanayileşme sürecinin 1929 krizinden önce dahi tükenmişlik semptomları gösterdiğini açıkça ortaya koyuyor. Örneğin Arjantin’de 1910 yılında sanayi ürünlerinin gayrı safi yurt içi hasılaya toplam katkısı %20’yken, bu oran 1920 yılına kadar hiç değişmemiştir. 1925 yılında %24,6’ya yükselmesine rağmen, 1929 yılında %22,8’e düşmüştür. Meksika’da devrim öncesi dönemde, 20. Yüzyılın başında sanayileşme katsayısı düşmeye başlamıştır.
• Latin Amerika ülkelerinde sanayileşmenin ilk aşamasının sınırlamalarını kavramak için, temel özelliklerinden bazıları akılda tutulmalıdır: Latin Amerika’da sanayileşme esas olarak tekstil, deri ürünleri, işlenmiş gıda maddeleri, giyim gibi dayanıklı olmayan tüketim malları üreten bir endüstrinin kurulmasından ibaretti. Ek olarak, aynı zamanda meydana gelen kentleşme süreci, inşaat sektöründe yeni talepler yaratarak, yerel zanaatkarlar tarafından üretilen geleneksel malzemelerin büyük ölçüde yerini alan yapı malzemeleri üretimi için olanaklar yaratmıştır.
• Arjantin’de artan sanayi üretimi, büyük ölçüde var olanlara benzer yeni üretim birimlerinin eklenmesinden kaynaklanıyordu ve ithal ekipmana bağlılık söz konusuydu. Üretimi çeşitlendirerek bir endüstriyel üretim sistemi yaratılması söz konusu değildi.
• Sanayi sektöründeki yatırımlar, ihracatın genişlemesiyle yaratılan bir pazarın büyümesine bağlıydı. Sanayi sektörü, ancak kendi talebini üretecek kadar çeşitlendirilirse, bu bağımlılığın üstesinden gelebilirdi.
• Finansal bağımlılık, diğer ülkelerden ekipman tedarikini zorunlu kılmıştır. Bu durum sanayinin sadece lokal ham maddelerin işlenmesi veya dışardan ithal edilen yarı işlenmiş mamullerin bitirilmesi işlemleriyle kısıtlanması sonucunu beraberinde getirmiştir. Bu esnada kullanılan ekipmanlar her zaman yurt dışından alınmıştır.
İhracat Krizinin Neden Olduğu Yapısal Değişiklikler
• Kurulu bir sanayiye sahip bazı Latin Amerika ülkelerinde 1929’dan itibaren ithalat’ın ülkelerin toplam gayri safi yurt içi hasılasından aldığı pay aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 1929 krizinden sonra tüm ülkelerde ithalatın katsayısı düşüş gösterirken, Şili’de bu düşüş dramatik seviyede gerçekleşmiştir.
• Bu ülkelerde İthalatın aldığı pay azalırken, sanayinin aldığı payın artmıştır. En yüksek artış Şili’de görülmüştür. Aşağıdaki tabloda söz konusu artış açıkça görülmektedir.
• Şili’de sanayi üretimindeki artış, ithalat katsayısındaki önemli düşüşü açıklamak için yeterli değildir. Tarım sektöründe ithalat ikamecilik, ithalat içeriğini azaltmak amacıyla yeniden yönlendirilmiştir. Bu durum direkt etki sağlamıştır. Aşağıdaki tablo bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
• Geri kalan ülkelerde savaş sonrası dönemde dünyada hammadde ticaretinin yeniden canlanmasıyla ikame süreci ivme kaybetmiştir. Brezilya ve Meksika buna örnek ülkelerdir. 1947 sonrası süreçte ikame süreci daha düşük bir yoğunlukla yeniden canlanmıştır.
• 1929 krizi, bu ülkelerde ithalat kapasitesini daraltmış, enflasyona sebep olan döviz amortismanlarına yol açmıştır. Döviz amortismanı ve enflasyon, iç pazara yönelik sanayi üretiminin karlılığını artırma etkisine sahipti. Örneğin, Brezilya’da tekstil endüstri, birinci dünya savaşından oldukça büyümüş ve 1920’de dahi üretim kapasitesini artırmıştır.
İkamecilik Süreci ve Devlet Eylemleri
• İthal ikamecilik, yalnızca sanayileşmenin ilk aşamasını tamamlamış, dayanıklı olmayan tüketim malları endüstrisine sahip olan ülkelerde gerçekleşmiştir.
• İthal ikamecilik sürecinin başında dayanıklı olmayan tüketim mallarının üretiminde artış gerçekleşmiştir. Bu durum, ara ürün ve ekipmanlara olan talebin artmasının bir neticesidir.
• Sınırlı ithalat kapasitesi sebebiyle endüstriyel girdilerin maliyetleri yükselmiş, bu nedenle yeni sektörler yatırıma açılmıştır. Meksika gibi önemli metal üretiminde deneyim sahibi olan veya hükümetin temel endüstrileri teşvik ettiği ülkelerde, ithal ikamecilik devam etmiş ve alanı genişlemiştir.
• Savaş sonrası dönemde Arjantin, Brezilya ve Meksika’da sanayileşme süreci, yatırımları temel sektörlere yoğunlaştırmak amacıyla yürütülen devlet eylemlerine, ihracatta yaşanacak geçici toparlanmalara ve yabancı sermaye-teknolojiye, ithal ikameye kıyasla çok daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Buna rağmen, bu ülkelerdeki sanayi üretimi iç talebe yönelik olduğu ve kısmen ithalatla tedarik edilen pazarları devraldığı için ithal ikamesi olarak kabul edilmiştir.
Celso Furtado 12.Bölüm: İthal İkameci Sanayileşmenin Yarattığı Dengesizlikler: Yapısal Enflasyon
• 19. yüzyılda uluslarası iş bölümü sistemi içerisinde birincil ürünlerin üretimine odaklanmış ülkeler, ekonomik yapılarını yüksek enflasyonist eğilimlerle kurmuşlardır. Bu sebeple bu ülkelerde, ihracatın düşüşü haricinde uluslararası ticaretin bozulması, sermaye ve kredi akışının kesilmesinden dolayı sürekli döngüsel krizler görülmüştür.
• Latin Amerika’da ithal ikameciliğe dayalı sanayileşme, yeni bir enflasyonist döngü başlamıştır. İkame sürecinin başlatılmasının şartlarından birisi paradan elde edilen gelirin genişlemesidir. Bu genişleme, yapısal gerilimleri fitilleyerek, enflasyonist sürece evrilmiştir.
• Latin Amerika’nın klasik kalkınma modelinde dinamik sektör birincil ürünlerin arzıdır ve iç taleple pek bir etkileşimi yoktur. İhracatın artması aynı zamanda iç gelirde artışa ve talebin çeşitlenmesine yol açarak dolaylı olarak ithalatın büyümesini ve çeşitlenmesini tetikler. İhracat belirli ürünler ile sınırlı olduğundan burada inovasyon için pek bir fırsat görünmemektedir. Bu sebeple ihracattaki artış, yapısal değişmelere gerek duymamaktadır.
Temel Enflasyonist Baskılar
• Aşağıdaki faktörler Latin Amerika ülkelerinde ithal ikameci sanayileşmeye eşlik eden enflasyonun temel baskı noktalarıdır;
o Tarım Ürün Arzının Esnek Olmaması
o Altyapı Yetersizliği
o Kısa Süreli İş Gücü Kıtlığı
o Mali Sistemlerin Yetersiz Olması
o Artan Mali Taahhütler
Söz konusu faktörlerin göreceli önemi bir ülkeden diğerine ve aynı ülkede bir dönemden diğerine göre değişiklik gösterir.
Önemli Örnekler
• Endüstriyel olarak en gelişmiş Latin Amerika ülkelerinden biri olan Meksika, 1970’lerin başına kadar enflasyonist baskıların tamamen kontrol edildiği tek örnek ülkedir. Bu duruma sebep olan birçok faktör vardır. Bunlardan bazıları;
o Ülkede tek partili bir politik sistem vardı. Bu durum yürütme ve yasamada devamlılık sağlamıştır.
o Sendikalar hükümet partisine entegre olduğundan dolayı, hükümet ile sendika liderleri arasındaki sürtünme olasılığı ortadan kalkmıştır.
o Petrol endüstrisinin kontrolü önemli bir yatırım fonu kaynağı oluşturmakla birlikte, yakıt fiyatlarını düşürmeyi de sağladı.
o Tarım sektörünün modernizasyonu, kontrol edilmesi en zor enflasyonist baskı odaklarından birini ortadan kaldırmıştır.
• Arjantin’de durum farklıdır. Arjantin’de kronik hale gelmiş ithalat kapasitesi yetersizliği, tarımı ve hayvancılığı modernize etmeyi engellemiştir. Devlet uzun süren sosyal gerilimler neticesinde içsel olarak zayıflamış ve uzun vadeli bir sanayileşme politikası yaratılamamıştır. Tüm bu olgular bir araya gelerek Arjantin’de en karmaşık enflasyonist süreçlerden birisini yaratmıştır.
• İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Brezilya’da enflasyon kalkınmanın hızlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Önce 1949’dan sonra kahve fiyatlarında daha sonra Kore Savaşı’nın ardından diğer ihracat ürünlerindeki keskin artış hem özel hem de kamu sektörlerinde gelir olumlu etki yaratmıştır. Bununla birlikte, ihracat sektörünün, altyapının, vasıflı işgücü piyasasının vb. esnek olmayan yapısı sebebiyle, savaş döneminden kalma enflasyonist süreç kötüleşme eğilimindeydi. Enflasyonist dürtülerin daha fazla yayılmasını engellemek ve aynı zamanda dünya pazarındaki kahve fiyatlarını savunmak için hükümet istikrarlı bir döviz kuru uygulamıştır.
Daha Fazla İspanyolca
2013 yılında yayımlanan “Yeni Başlayanlar için Temel İspanyolca” kitabının belli bir bölümünü içeren e-kitabı bu bağlantıdan indirin.
Bu kitap üzerindeki dersleri online olarak görmek isterseniz de Udemy’in ” 2 Dakika Temel İspanyolca ” kursuna kayıt olabilirsiniz.
Bu dil hakkında merak ettiğiniz tüm sorular ve cevapları ispanyolca sayfasında.
Sosyal Medya Hesaplarımız
Google grubumuz: ispanyolcom@googlegroups.com
Telegram grubumuz: t.me/ispanyolcaceviri
Twitter: @temelispanyolca
Youtube: @temelispanyolca